‘Türkiye’de nükleer tıp pek çok Avrupa ülkesi ve ABD’yi yakaladı’

0

 

TÜRKİYE Nükleer Tıp Derneği (TNTD) Başkanı Prof. Dr. Zehra Özcan, “Türkiye’de nükleer tıp, hem cihaz, hem insan gücü hem de bilimsel araştırma ve üretkenlik anlamında pek çok Avrupa ülkesini ve ABD’yi yakalamış durumdadır” dedi.
TNTD tarafından Antalya’nın Serik İlçesi’ne bağlı Belek turizm merkezindeki Regnum Carya Golf & SPA Resort Otel’de düzenlenen 29’uncu Ulusal Nükleer Tıp Kongresi’ne ilişkin basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan TNTD Başkanı Prof. Dr. Zehra Özcan, nükleer tıbbın özellikle kanser teşhis ve tedavi sürecinde önemli rol oynadığını söyledi.
‘UZMAN SAYISININ ARTTIRILMASINI İSTİYORUZ’
Nükleer tıbbın son yıllarda gelişen bir bilim dalı olduğuna vurgu yapan Prof.Dr. Zehra Özcan, “Türkiye’de nükleer tıp, hem cihaz hem insan gücü hem de bilimsel araştırma ve üretkenlik anlamında pek çok Avrupa ülkesini ve ABD’yi yakalamış durumdadır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, yaklaşık 540 nükleer tıp uzmanı olduğu bilinmektedir. Cihaz altyapısı olarak, konvansiyonel nükleer tıp tetkiklerini yapan ve gama kamera veya SPECT olarak adlandırılan yaklaşık 390 cihaz mevcuttur. Bunların 20’den fazlası SPECT-BT isimli cihazlardan oluşmaktadır. PET-BT denilen, gelişmiş, ağırlıklı olarak onkoloji hizmeti veren cihazların sayısı ise 130’un üzerindedir. Bu PET-BT cihazlarının tamamı Türkiye’de nükleer tıp kliniklerinde ve nükleer tıp uzman hekimlerinin ruhsatı altında kuruludur. Nükleer tıp uzman sayısının arttırılmasını istiyoruz, bir sıkıntımız da sağlık çalışanı personel bulmakta zorluk çekiyoruz” dedi.
PROSTAT KANSERİNDE YENİ YÖNTEM
TNTD Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Gülin Uçmak, nükleer tıpta pek çok kanser tanısında o kanser dokusuna spesifik ajanlar geliştirilmeye çalışıldığını vurguladı. Prof. Dr. Uçmak, “Örneğin prostat kanserinin dokusunda olan prostat spesifik membran antijen denilen bir molekül bulunmaktadır. Bu molekül sadece prostat dokusunu yakalayan bir antijene sahiptir, dolayısıyla sizi yanıltmadan doğrudan hedefi işaretleyip, tümör sahasını ve metastazlarını göstermektedir. Aynı molekülün tedavi özelliği de vardır. Şu anda prostat kanseri tedavisinde uygulanan bu gelişme, ilerleyen dönemlerde diğer kanser türleri için de gündeme gelecektir. Bu tedavinin yan etkileri daha az ve klinik olarak uygulanması çok daha kolaydır. Ayrıca kemoterapinin etkisiz kaldığı hastalarda artık moleküler yöntemlerle sonuç alınmaktadır” diye konuştu.
‘HASAR OLUŞTURDUĞUNA DAİR KANIT BULUNMAMAKTADIR’
TNTD Genel Sekreteri Prof. Dr. Tevfik Fikret Çermik de şunları söyledi:
“Nükleer tıpta kullanılan radyoaktif maddelerin radyoaktivite dozları genellikle çok düşüktür. Bu dozlarda radyoaktivitenin insanda önemli bir hastalık veya radyasyona bağlı ciddi bir hasar oluşturduğuna dair kanıt bulunmamaktadır. Kullanılan radyoizotopların fiziksel yarı ömrü ve vücutta biyolojik yollarla atılması sonucunda vücudumuz radyoaktiviteden kısa sürede arınmaktadır. Hastanın aldığı radyasyon miktarı tanı amacıyla çekilen pek çok radyolojik tetkikte daha az veya ona benzerdir. Bununla birlikte elbette gereksiz yere radyoaktiviteye maruz kalınmaması hem de hamile veya çocuk gibi, organ ve dokuları gelişme döneminde olan ve radyasyondan etkilenme olasılığı daha yüksek olan grupların tanısal incelemeleri hassasiyet gerektirmektedir. Radyasyon güvenliği olarak isimlendirilen bazı özel tedbirlerin alınması, belli incelemeler esnasında, örneğin emzirmenin kesilmesi gibi hususlar ilgili merkezlerde uygulamadan sorumlu nükleer tıp hekimlerince anlatılmaktadır.”

HÜRRİYET 13.05.2017

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here