Umudunu Kaybetme

0

İtalyan yönetmen Gabriele Muccino’nun buram buram Akdeniz duygusallığıyla bezeli son yapıtı “Umudunu Kaybetme”, genç kuşağın favorisi siyahî aktör Will Smith ve 9 yaşındaki gerçek oğlu Jaden Smith’in muhteşem oyunlarıyla, Hollywood’dan bile zaman zaman “irfanî sinema” örnekleri çıkabildiğini gösteren dokunaklı bir baba-oğul öyküsü sunuyor bizlere…

UMUDUNU KAYBETME


(THE PURSUIT OF HAPPYNESS)


2006, ABD Yapımı

Yönetmen: Gabriele Muccino

Oyuncular: Will Smith, Jaden Smith, Thandie Newton, Brian Howe, James Karen


Süre: 117 dakika


Özel Sınırlamalar: İçerdiği kısa süreli bir kaç kaba diyalog nedeniyle, Amerikan MPAA Kurumu’dan “PG-13” uyarısına sahiptir. 18 yaşından küçükler ebeveynleri ya da erişkin bir nezaretçiyle birlikte izlemelidir.


Uluslararası İzleyici Yargısı: 7.4 / 10 (Kaynak: www.imdb.com sitesi)


Dağıtıcı Şirket: Warner Bros

İki yakasını bir türlü biraraya getiremeyen çalışkan fakat yoksul satıcı Chris Gardner, parasızlıktan dolayı iyice bunalan eşi evi terk edince beş yaşındaki oğlu Christopher ile başbaşa kalır. Baba-oğul kısa süre sonrada oturdukları daireden de çıkartılırlar ve geceyi geçirmek için düşkünler evi, otobüs durağı, tuvalet, bulabildikleri her yerde kalırlar. Çektiği sıkıntılara rağmen, Chris, babalık görevini özenle yerine getirmeye devam eder ve oğlunun kendisine karşı duyduğu sevgi ve güveni, karşısına çıkan engelleri aşmak için kullanır.

1980’lerin başlarında, kucağında küçücük bebeğiyle birlikte koyu bir sefalet içinde Chicago’nun sokaklarında yaşayan, ancak zekâsı ve çalışkanlığıyla günümüzün en büyük borsacılarından birine dönüşen Amerikalı işadamı Chris Gardner’in gerçek öyküsü…

2003 yılında, Amerikan televizyon kanallarından birinde, öykünün gerçek kahramanının trajik yaşamının ele alındığı 15 dakikalık bir televizyon programı izleyen yapımcı Mark Clayman, bu öyküyü sinemaya uyarlamak üzere o andan itibaren yanıp tutuşmaya başlamış. Sonunda da -şimdilerde ülkenin en iddialı borsacısı konumuna erişmiş bulunan- Gardner’a ulaşılıp ondan hayatını filme aktarma izni koparılmış. “Umudunu Kaybetme”, öykünün baş kahramanı olan bu ilginç adamın, kendisiyle yapılan söyleşilerde de dürüstlükle ifade ettiği gibi, gerçeklere her karesinde bire bir sadık kalmak gibi bir kaygı taşımıyor. Kilit niteliteki karakterler ve olaylar Gardner’in acılarla bezeli hayatından aynen alınmış; bütünüyle çıkarılan, kısmen değiştirilen ya da öyküye sonradan eklenen kişiler ve olaylar ise sadece sinematografiyi güçlendirici birer ayrıntı niteliğinde.

Filmde, hayatta en sevdiği varlık olan minik oğluyla birlikte (sokaklarda yaşayan gerçek Gardner’in oğlu bu serüven sırasında henüz bir bebekmiş, yapımcılar ise senaryoyu 5 yaşında bir çocuğa göre kurmayı daha uygun görmüşler) ayakta kalma mücadelesi veren Chris Gardner’in özveriyle bezeli mücadelesi, izleyicilerin, özellikle de “baba” olmanın anlamını iyi bilen çoluk çocuk sahibi erkek izleyicilerin tek kelimeyle kalplerini parçalıyor. Bu film için yapımcılardan Jason Blumhental, “Bir babanın, çocuğunu güvende tutmak ve koruyabilmek için hangi sınırlara kadar gidebileceğinin öyküsü” demiş. Gerçekten de “Umudunu Kaybetme”nin özeti sayılabilecek bir cümle bu. Kucağındaki bebeğini benzin istasyonlarındaki umumi tuvaletlerin lavabolarında yıkadığını anlatan Gardner’in hatıraları, bundan bir kaç yıl önce, televizyon başındaki milyonlarca Amerikalıyı gözyaşlarına boğmuştu. Steven Conrad’ın 15 dakikalık bir televizyon programından ve sonradan kendisine danışmanlık yapan gerçek Gardner’in anlattıklarından oluşturduğu senaryo da bundan hiç aşağı değil. İki saat boyunca acı acı gülüyor, yumruklarınızı sıkıyor, bağırmamak için kendinizi zor tutuyor, ama her halûkarda gözyaşlarınıza hâkim olamıyorsunuz. Hele de evlatları için benzer türde mücadeleler vermiş, fedakârlık yönü güçlü bir babaysanız, bu filmden ruhen bir kaç yıl yaşlanmadan çıkmanız mümkün değil.

Gardner’ı -aslında konunun da gayet elverişli kılabileceği şekilde- ucuzcu bir oyunculuğa zerre kadar prim vermeden büyük ciddiyet ve başarıyla canlandıran Will Smith’e, gerçek hayatta da oğlu olan Jaden Smith eşlik ediyor. Ancak, söylendiğine göre, en az fedakâr baba Chris karakteri kadar önem taşıyan bu kritik rol, kendisine babasının torpiliyle değil, kasting ekibinin son derece dürüstçe yürüttüğü çocuk oyuncu seçmelerinden sonra teslim edilmiş. Baba-oğul Smith’ler arasındaki duygusal yakınlığın filmin inandırıcılığına önemli katkılarda bulunduğu bir gerçek. Ki öykü bu ön bilgiyle izlenince daha da keyifli ve etkileyici bir hâl alıyor.

İtalyan dokunuşuyla gelen duygusallık

Yapımcılar, ilk aşamada filmin İtalyan yönetmeni Gabriele Muccino’ya, özellikle de finaliyle epeyce “Amerikalı” olan bu projeyi teslim etmekte bir hayli tereddüt geçirmişler. Bir yapımcı, “Bu Amerikan rüyasını anlatan bir film; fakat siz Amerikalı değilsiniz, bu durum konuyu kavramanızda ciddi bir sorun oluşturabilir” dediğinde Muccino, “Dünyanın her yerinde yoksulluk ve yoksullar var. Bu konuda bir öykü anlatmayı da sizden öğrenecek değiliz” anlamında bir tepki göstermiş. Bu söz üzerine de tereddüt içindeki yapım ekibi fikrini bir anda değiştirmiş.

İyi de etmişler; çünkü filmin içerdiği, kısmen Roberto Benigni’nin “Hayat Güzeldir”ini andıran o naiflik ve duygusallık, tamamen yönetmenden gelen “Akdeniz dokunuşu”nun bir eseri. İnandırıcılıktan çok uzak, her an ağdalı bir melodrama dönüşmesi riski içeren bu kırılgan öyküye, kanımca sıradan bir Amerikalı yönetmen bu denli yoğun insan sıcaklığı katamaz, ortaya en fazla bir “Rocky-1” çıkarırdı. Oysa, Muccino’nun elinde doğan film, insanı insan yapan o fedakârlık, paylaşım, ailenin değeri, anne-baba olmanın önemi, hayatını hiç karşılık beklemeksizin başkalarına adamak gibi bütün değerlerin alabildiğine yüceltildiği gerçek bir “beyaz sinema” örneği…

Bu filmi gerek öyküsü, gerek anlatımı, gerekse verdiği olağanüstü güzellikteki mesajlarla çok sevdiğimi belirtmeliyim. “Umudunu Kaybetme”, hiç kuşkusuz ki yalnızca bugünlerde değil, gelecekte de mütedeyyin sinemaseverlerin arşivlerinde popüler sinema tarihinin “rahmanî” mesajlar içeren “temiz” filmlerinden biri olarak yer alacak.

Sonuç olarak, “Umudunu Kaybetme”ye çoluk çocuğunuzla birlikte gidip, çok güzel ve anlamlı bir iki saat geçirebilirsiniz. Ancak, onların yanında ağlamaktan hoşlanmıyorsanız, ya yalnız gidin, ya da uzak durun!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here