Heysem dünyanın gözünü açtı

0

AVRUPA üniversitelerinin en eskilerinin 13’üncü yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren kurulmaya başlandığı ve söz konusu üniversitelerin özellikle Arap-İslam bilimlerinin özümsenme merkezlerinde kurulmuş olduğu görülmektedir.

Avrupa’daki birçok üniversitenin eğitim sisteminden binalarının fiziki yapılarına kadar onlardan çok daha önce 1065 yılında Bağdat’ta kurulan Nizamiye Medresesi’nden ciddi anlamda etkilenmiş olduklarını görmek mümkündür.

 

Batı bilim tarihinde deneysel bilimin öncüsü kabul edilen meşhur Roger Bacon’ın (1214-1292) neredeyse bütün bilimsel fikirlerini Müslüman bilim insanlarından almış olduğuna dair tespitler yapılmıştır.

 

BACON, RÜŞD’DEN ETKİLENDİ

 

Örneğin Arap-İslam düşüncesi üzerine çalışmaları ile bilinen Heinrich Schipperges (ö. 2003) bu konuda şöyle bir tespitte bulunmuştur: “Bütün eleştirel düşünceleri yanında, Roger Bacon önemli ölçüde Arap düşünürlerden, özellikle İbn Rüşd’den etkilenmiştir. Haksız olarak o, modern bilim metotlarının öncüsü yapılmak istenmiştir.”

 

Astronomi, optik ve tıp alanlarında çalışmalar yapan birçok Müslüman, hâlâ bilimin zirvesindeki saygın yerlerini korumaktadırlar. Astronomide Harezmî, optikte Heysem gibi Müslüman bilim insanları tarafından o dönemin en büyük çalışmaları olan Batlamyus ve Galen (2-3’üncü yy) gibi bilim adamlarının eserlerini eleştiren ve onların hatalarını dile getiren eserler kaleme alınmıştır.

 

GALILEO DUYUYSA İBN HEYSEM AKILDIR

 

 

Heysem ile ilgili 17’nci yüzyıla ait bir resim, söz konusu durumun anlaşılması için önemli bir örnektir. Batılılara ait bu resimde bir yanda İbn Heysem yer alır ve isminin altında ‘akıl’ yazar. Yani Batılıların gözünde İbn-i Heysem aklı sembolize etmektedir. Diğer yanda meşhur Galileo vardır ve isminin altında ‘duyular’ yazmaktadır. Görüldüğü gibi 17’nci yüzyılda Batı dünyasında aklı sembolize eden kişi Müslüman bir âlimdir.

 

Heysem’e dek nasıl gördüğümüzü bilmiyorduk. Gözümüzden çıkan ışınlar ile gördüğümüz sanılıyordu. Heysem ışığın cisimden gözümüze gelmesiyle gördüğümüzü buldu. Yine tıpta kan dolaşımı gibi birçok buluş Müslümanlara aittir. Ameliyatlarda kullanılan birçok alet Müslüman âlimler tarafından keşfedilmiştir. Dahası sadece doğa bilimlerinde değil sosyal bilimlerde de Müslümanlar o dönemde çok ilerideydiler. Örneğin İbn Haldun, birçok Batılı tarafından sosyolojinin kurucusu olarak kabul edilmektedir.

 

İslam inancı açısından Allah’a olan teslimiyeti en derin ve içten şekilde gerçekleştirmenin yollarından biri de O’nun hem Evren’de hem de tüm var edilmişler ile birlikte yaşamda ortaya koymuş olduğu eşsiz sanatına tanıklık etmektir.

 

‘BİLİMLE UĞRAŞMA SEBEBİM ALİ İMRAN SURESİ 191’İNCİ AYETTİR’

 

KURAN ayetleri her fırsatta insanların dikkatini yaratılış üzerine yönlendirir. Tüm bunların incelenmesini ve üzerlerine derinlikli bir şekilde düşünülmesini teşvik eder. Kuran’ın ortaya koymuş olduğu bu motivasyon birçok Müslüman bilim insanının bilimsel faaliyetlerini gerçekleştirmesinde güçlü bir dayanak kaynağı olmuştur.

 

Örneğin kendi çağının en iyi astronomu olarak gösterilen ve aynı zamanda iyi bir matematikçi olan Muhammed Battani’nin (858-929) şu sözleri bu gerçeği en güzel şekilde özetlemektedir:

 

– “Astronomiyle ilgili fenomenlere dikkatimizi vererek, gözlem yaparak ve onlar hakkında derinlemesine düşünerek Allah’ın birliğini ispatlamak ve Yaratıcının gücünün boyutunu, engin bilgeliğini ve hassas tasarımını fark etmek mümkündür.”

 

 

Kimi bilim tarihçileri tarafından deneysel metodu uygulayan ilk kişi olarak kabul edilen ve bu yüzden “ilk bilim insanı” olarak görülen İbn Heysem de bilime olan ilgisini şu şekilde açıklamıştır:

 

– “Ben sürekli bilgi ve gerçeğin peşinde koştum ve Allah’ın ihtişamına ve yakınlığına erişebilmek için gerçek ile bilgiyi aramaktan daha iyi bir yol olmadığına inandım.”

 

Yine İbn Heysem (965-1040) şu sözleri ile inancını içselleştirmek isteyen her inananın kanıtın kendisini götürdüğü yöne gitmesi gerektiğini vurgulayarak bilime verdiği önemi açık bir şekilde ifade etmiştir:

 

– “Gerçeği arayan kişi, eskilerin yazdıklarını araştırarak ve doğal eğilimini takip ederek onlara güvenen kişi değildir. Tam aksine onlara kuşkuyla yaklaşan, onlardan topladığı bilgileri sorgulayan, türlü türlü kusur ve eksikliklerle dolu yapıya sahip insanların sözleri yerine delillere ve kanıtlara boyun eğen kişidir.”

 

 

Batı dünyasının bugünkü sayı sistemini ve sıfırı onun çalışmaları aracılığıyla tanıdığı bilim tarihinin en önemli matematikçilerinden biri olarak kabul edilen ve ‘cebirin babası’ olarak bilinen Müslüman düşünür Harezmi (780-850) yaptığı çalışmalarını ibadet olarak gördüğünü şu sözleri ile ifade etmiştir:

 

– “Bilime gösterilen o sıcak yakınlık… Bilenlere Allah’ın gösterdiği iltifat ve lütuf, onlara belirsizliklerin aydınlatılmasında ve zorlukların giderilmesinde sunduğu destek ve esirgeme, beni el-cebr ve el-mukabele ile hesap yapma üstüne, aritmetikteki en kolay ve en yararlı olanla sınırlandırdığım kısa bir çalışma oluşturmam için cesaretlendirmiştir.”

 

 

Yaşadığı dönemde dünyadaki en iyi bilim insanlarından biri olarak kabul edilen Biruni (973-1048) “Benim bilimle uğraşma sebebim Ali İmran Suresi 191’inci ayettir” demiştir.

 

Ayet şu şekildedir:

 

– Aklını ve gönlünü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı hatırlarlar; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: Rabbimiz, Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş azabından koru.”

 

Görüldüğü gibi Kuran ayetleri birçok bilim insanının bilime yönelmesinde ve bilimsel faaliyetlerini aşk içinde gerçekleştirmesinde motive edici unsur olmuştur.

 

BİLMEK, BİR NEVİ DİNİ BİR GÖREV

 

İSLAM felsefecisi İbn Rüşd (1126-1198), varlığı inceleme faaliyetinin Allah’ı tanıttığına dikkat çekmiş, bunu yapan felsefenin (‘felsefe’ ifadesini, bugün ‘bilim’ diye anılan alanları da kapsayacak şekilde geniş anlamlı kullanmıştır) zaruretine dikkat çekerek felsefe-bilim yapmaktaki motivasyonunu ifade etmiştir:

 

– ..Allah’ın varlığına ancak yapılarının iyi bilinmesi sayesinde tanıklık ederler; ayrıca varlığın yapısı iyi bilindiği sürece Allah hakkında bilgi de tam olur. Din de, var olanların incelenmesini tavsiye ve teşvik ediyorsa, açıktır ki felsefe kavramının delalet ettiği şey din açısından zorunlu ya da tavsiye edilen bir husustur. Dinin var olanları akılla değerlendirmeye ve onları akılla bilmeye çağırdığı, şanı yüce Allah’ın Kitabı’nın birçok ayetinde apaçıktır…”

 

ARAPLAR EN İLERİYDİ

 

Gözlemevleri, medreseler ve hastaneler kurulmuştur.

 

Bu bilimsel ilerlemenin altında ne olduğu ise asıl önemli sorudur. Ne olmuştur da dünyanın en geri toplumlarından olan Araplar kısa sürede dünyanın en ileri toplumu olmuşlar, Dünya’nın Güneş’e uzaklığıyla, kan dolaşımıyla ilgilenir olmuşlardır? Bu konuda cevabı bulmak için o dönem eserlerinde sıklıkla kullanılan akla ve düşünmeye yönelik ayetler, o dönem Müslümanları doğaya ve kendi bedenlerini anlamaya itmiştir. Örneğin Razi, astronominin Allah’ı anlamada bir araç olduğunu söyler. Bilmek, bir nevi dini bir görevdir. Zaten bu tür bir motivasyon olmasa tarihteki bu büyük kırılmayı anlamak imkânsızdır.

 

 

HÜRRİYET  Emre DORMAN  26.06.2016

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here