En bilimsel geri dönüş

0

Bugüne kadar yetiştirdiğimiz gençlerimizi hep yurt dışına kaptırdık. Bu bilim insanları birçok başarının altına imza attı, ödüller aldı, bilim tarihine geçti. Uzakta da olsalar hep gurur duyduk onlarla. Şimdi tersine bir beyin göçü yaşanıyor. Teşvikler sayesinde tek tek geri geliyorlar

Bir bir yurt dışına gittiler… Hepsi parlak gençlerdi. Kimi tek kelime Almanca bilmeden gitti, Alman üniversitelerinde ders verme aşamasına geldi. Kimi borç harç okudu, kimi baskı gördü, hakkı yendi. Ama hiç biri yılmadı, hepsi birçok başarının altına imza attı, ödüller aldı hatta Nobel’e uzanan bile oldu. Biz uzaktan izledik, gururlandık, başarılarını alkışladık… Fakat bir süredir beyin göçü, tersine döndü. Başta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tersine beyin göçü için verdiği destek, TÜ- BİTAK Yurda Dönüş Programı gibi devlet uygulamaları ve özel sektör imkanları sonucunda, tek tek yurt dışına giden bilim insanlarımız memnuniyetle Türkiye’ye dönüyor. Bazısı öğrenci yetiştirmek, bazısı kansere çare bulmak için uğraşıyor… Ve halen yurt dışında çalışan meslektaşlarına sesleniyorlar: “Sen gidersen, ben gidersem, biz gidersek bir de dönmezsek nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa. Burada yurt dışından daha çok ihtiyaç var sana.”

CENK KIĞ

Geri dönen araştırmacılara kadro sağlanmalı

Cenk Kığ, 2016’dan beri İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji ve Genetik Anabilim Dalında doçent olarak görev yapıyor. Kığ kanser ve hücre biyolojisi alanında çalışıyor. Kığ. İstanbul Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nde lisans eğitimini tamamladıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Moleküler Biyoloji ve Genetik programında, sırasıyla yüksek lisans ve doktora eğitimi alıyor. Ardından, doktora sonrası araştırmacı olarak beş yıl süreyle Belçika’da bulunuyor ve sonrasında, TÜBİTAK Yurda Dönüş Programı kapsamında Türkiye’ye dönüyor. Kığ Türkiye’ye dönüş gerekçesini şöyle açıklıyor: “TÜBİTAK’ın bilimsel araştırmalara verdiği desteğin artmış olması ve kendi ülkemde öğrencilere daha fazla katkı sağlayabileceğimi düşündüm.”
Ayrıca, Türkiye’de yeterli altyapı ve araştırma desteğinin sağlanmasına ek olarak, geri dönen araştırmacılara kadro imkanı sağlanmasının ülkeye fayda getireceğini de sözlerine ekliyor.

MURAT ÇAĞ

Yükselmeye başlayınca büyük bir dirençle karşılaştım

Doç. Dr. Murat Çağ özel bir hastanede genel cerrahi uzmanı olarak görev yapıyor. Çağ yurt dışı macerasını şöyle anlatıyor: “1998 yılında asistanlığım sırasında yurt dışına çıktım. Kalıcı cerrahlık teklifi almama rağmen geri döndüm. Sonra tekrar gidip iki yıl klinik şefliği yaptım. Uzmanlıklarımı Fransa’da geçerli hale getirmek için gereken sınavları geçtim. Önce baş asistanlık, sonra yardımcı doçentlik ve sonrasında da doçentliği mahkeme kararıyla Fransa’dan aldım.”
Çağ, tıp eğitimini İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde alıyor. Karaciğer, Pankreas ve Safra Hastalıkları Cerrahisi üst ihtisasını Paris Le Kremlin-Bicetre’de tamamlıyor. Dört yıl önce Fransa Montpellier Üniversitesi’nden obezite cerrahisi eğitimi alan Çağ ülkeye dönüş kararı alıyor. Çağ’a Türkiye’ye temelli dönüş kararının nasıl geliştiğini soruyoruz, “Çok acil oldu. Babamın ve eşimin annesinin rahatsızlıklarını öğrendik ve akabinde dönmeye karar verdim. Bu dönüşün zor olacağını zannediyordum ama öyle olmadı. Recep Tayyip Erdoğan döneminde çıkarılmış bir yurda dönüş yasası var. Eğer iki yıldan fazla yurt dışında çalıştıysanız Türkiye’ye dönüşte kadro problemi yaşamıyorsunuz.”
Yurt dışında Türklere karşı bir direnç olduğunun altını çiziyor: “Yurt dışında sadece Türk olmak bile bir dezavantaj. Avrupa’nın birçok ülkesinde böyle. Bunun nedeni, Türkiye’nin tarihi geçmişi ve Avrupa Birliği’ne girmemiş olmamız. Tıp dünyasında ise eğer normal işinizi yapıyorsanız herkes sizi çok seviyor. Çünkü biz çalışkan insanlarız. Ancak yükselmeye, onları zorlamaya başladığımız zaman büyük bir dirençle karşılaştık. İlerlemekten vazgeçirmek için her türlü baskıyı yaptılar. Üzerimdeki baskıyı azaltmak için o dönemki Türk konsolosluğu ve büyükelçiliği elinden geleni yaptı.”
Yurt dışında birçok başarıya imza atan Doç. Dr. Murat Çağ, meslektaşlarıyla da çok sorun yaşadığını söylüyor: “Bazı şeyleri ilk yapan kişi ben olduğum için onları yetiştirene kadar seslerini çıkarmayıp departmanlaşma, uzmanlaşma söz konusu olduğunda sorun çıkaran meslektaşlarım oldu. Beni caydırmak için her türlü çabayı gösterdiler. Ben pankreas ve böbrek nakli ünitesini şehir merkezindeki üniversite hastanesine götürdüm. Orada daha önce hiç yapılmıyordu, bunların yapılmasını sağladım. Sonra benim yerime kendi yetiştirdiğim öğrencileri merkezin profesörü yapmaya çalıştılar. Ben de bunun üzerine mahkemeye başvurdum. Türk olmasaydım bu olmazdı diye düşünüyorum. Sistemin içinden gelen bir Fransızsanız hayatınız daha kolay, ancak sistemin içinden olmayan bir Türk ne zaman başarı elde etmeye başlıyor ise o zaman engellemeye çalışıyorlar.”

OGÜN ADEBALİ

Biz gidersek ve dönmezsek nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa

Ogün Adebali ODTÜ Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nden 2011’de mezun oluyor. Doktora çalışmaları ile birlikte hesaplamalı biyoloji alanına yöneliyor ve şu an genom verileri üzerine çalışmalar yapıyor. “2011’de ABD’de Tennessee Üniversitesi’nde bir doktora programına başladım. Genom bilimi ve teknolojisi doktora programını bilgisayar biliminde yan dal yaparak 2015 Aralık ayında bitirdim. Oak Ridge Ulusal Laboratuvarı’nda doktora sonrası çalışmalarımı yaptım. 2016 Eylül ayında Kuzey Karolina Üniversitesi’nde Aziz Sancar’ın laboratuvarına ikinci doktora sonrası çalışmalarımı gerçekleştirmek için katıldım. Yaklaşık iki senelik bir dönem sonunda, ABD’de geçirdiğim yedi yılın ardından Türkiye’ye döndüm, Sabancı Üniversitesi’nde çalışmaya başladım.” Adepali kafasında hep ülkesine dönmek olduğunu söylüyor: “Sen gidersen, ben gidersem, biz gidersek ve dönmezsek nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa? Ben Türkiye’de yetiştim. Buradaki insanlarla üzüldüm, sevindim. Yurt dışında olunca bu değişmiyor. Yine Türkiye gündemini takip ediyor, olumsuzluklara en az Türkiye’de yaşayanlar kadar üzülüyorsunuz. Yurt dışında yaşayanlar için Türkiye gündeminden soyutlandıkları algısı var, ki bu doğru değil. Kafamda hep dönmek vardı. Kendimi yetiştirip buradaki insanlara kendi alanımda faydalı olmak istiyordum. Türkiye’de dünya seviyesinde bilim yapabilirsem bunun vereceği tatmin yurt dışında elde edebileceğim başarılardan daha fazla olur. Bu koşularda başarılı olmak ve insanlarıma hizmet etmek benim motivasyonum. Son sözüm yurt dışındaki bilim insanlarına: Size burada yurt dışındaki ihtiyaçtan daha fazla ihtiyaç var.”

EMRE ERDEM

20 yıl önce dilini bilmeden gittiğim ülkeden ders vererek ayrıldım

Emre Erdem 1999’da Almanya’ya gidiyor. Hiç Almanca bilmediği için öncelikle Herder Institute’de iki aylık temel Almanca kursu alıyor. Erdem 20 yıl sonra, tek kelime bilmeden geldiği ülkede, Freiburg Üniversitesi’nde ders verme noktasına geliyor. Türkiye’ye dönüş kararında neyin etkili olduğunu soruyoruz, birçok parametreye bağlı olduğunu söylüyor: “Bunun içinde aile hasreti var, Türkiye’ye olan özlem var ve tabii ki en önemlisi Türk gençlerini yetiştirme isteğim. Bu bilimsel bir gönül işi. TÜBİTAK proje destekleme bazında gerçekten yurt dışındakinden farksız biçimde finansal destek sağlayarak Türkiye bilimine büyük katkılar veriyor. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın desteklediği gerek akademik gerekse sanayi odaklı projeler ilgi odağım haline geldi. Kafamın bir köşesinde Türkiye’ye dönüş planları başladı ve şartlar oluştuğu anda geri döndüm.” Erdem, bilim insanlarının ülkeye dönmesi için verilen teşvikleri uzun zamandır takip ettiğini söylüyor, “Sayın Cumhurbaşkanımızın tersine beyin göçüne verdiği desteği Almanya’da çalıştığım yıllardan beri takip ediyorum. Artık Türkiye’nin de bilimde söz sahibi olmasının zamanı geldi.”

DUYGU SAĞ

Şartlar güzel olunca eşimle geldik

Duygu Sağ kansere savaş açmış bir bilim insanı. İlkokuldayken bile günlüğüne “Yurtdışına gidip bilimle ilgilenmek istiyorum” diye yazdığını anlatıyor. ODTÜ Biyoloji Bölümü’nü bitirdikten sonra ilkokulda defterine yazdığı o hayali gerçekleştirip ABD’ye gidiyor. University of Louisville’de immünoloji (bağışıklık bilimi) doktorası yapıyor ve ardından dünyaca ünlü La Jolla Institute of Immunology’de doktora sonrası çalışmalarına devam ediyor. 10 yıllık ABD macerasında kanser üzerine yoğunlaşıyor. Kanserin tedavisi onun için en büyük hedeflerden biri. Sağ, 2015’te TÜBİTAK ve AB Marie Curie Araştırma Programı’yla yurda dönüş yapıyor. Doç. Dr. Duygu Sağ, bugün İzmir Biyotıp ve Genom Merkezi’nde Kanser İmmünolojisi Grup Lideri, aynı zamanda Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi. Bundan yaklaşık bir yıl önce L’Oreal-UNESCO Bilim Kadınları İçin ödülünü aldı. Ödül, kanserle savaş için bağışıklık sistemini güçlendirmeye yönelik araştırma ve çalışmalarıyla ‘Uluslararası Yükselen Yetenek’ (Rising Talent) ödülüydü. Sağ, yoğunlaştığı çalışmalarını anlatıyor, “Benim çalışmam kanser immünolojisi üzerine. Yani kanser bağışıklık sistemi bilimi… Bu konuda birçok araştırma yapılıyor ama kolesterolün, hücrelerimizin kanserle savaşına etkisini bilim dünyasında ilk kez ben göstermiş oldum” 10 yıllık ABD macerasından sonra Türkiye’ye dönüş yapan Sağ, yanında eşini de getirmiş. “Eşimle ABD’de tanıştık. Aynı konuda çalışmalar yapıyoruz. Türkiye’deki şartlar güzel olunca ikimiz birden geldik. O da Türkiye’ye güvendi. Benimki tersine beyin göçüyken onunki beyin transferi oldu. Ülkemize bu vesileyle değerli bir bilim insanı daha kazandırmış olduk.” Sağ, tüm kadınlara kendilerine güvenmelerini söylüyor. “İnandıkları şey uğruna savaşsınlar. Ben yapabildiysem onlar da yapabilir. Ben Türkiye’de torpili olmadan bir yerlere gelebilmiş ve dünya çapında ödül alabilmiş örneğim.”

MELEK PULATKONAK

Biz Türkler her şeyin üstesinden geliriz

Melek Pulatkonak kadınların iş hayatında sevdikleri meslekleri yapmaları ve yükselmelerine odaklanmış bir sosyal girişimci. TurkishWIN ve Bin- Yaprak adındaki iki kadın iletişim ağının kurucusu. Yapay zeka, 21. yüzyıl yetkinlikleri, siber güvenlik gibi alanlarda dünyanın farklı yerlerinde yaşayan Türk fikir önderlerini bu platformlarda canlı yayınlara davet ediyorlar. “Biz Türkler her şeyin üstesinden geliriz” diyerek kendi hikayesini anlatmaya başlıyor. “London School of Economics and Political Science’da iktisat derecemi 1996 yılında aldım. Mezun olur olmaz New York Borsası’nda çalışmaya başladım. 15 yıl sürecek Amerika maceram başladı. 2002 yılında Columbia Business School’dan MBA derecemi aldım. Lisansı ailemin desteği ve bursla, lisansüstü derecemi ise 100 bin dolar borç alarak finanse ettim” diye anlatıyor eğitim sürecini. Pulatkonak, Londra’da okurken Türk Öğrenci Derneği başkanlığı yapmış. Diğer öğrencilerin ona karşı kötü bir tutum veya davranışı olmamış fakat Pulatkonak, İngilizlerin mizaçları gereği başka ülke vatandaşlarına sıcak bakmadığını belirtiyor. ABD’de işler pek öyle değilmiş: “Amerika’da ise o dönemde Türkiye hakkında yerleşik bir tavır ya da bilgi yoktu. Biz bireyler olarak ülkemizi nasıl temsil edersek, Türk izdüşümü o şekilde oluyordu” Pulatkonak yine aynı dönemde California’da düzenlenen TED konferansına katılıyor. Kayıt sırasında tesadüfen Microsoft Türkiye Genel Müdürü ile tanışıyor. “Yarım saat sohbet etme fırsatımız oldu. Bana güzel bir iş teklifiyle gelince, Türkiye’ye dönme kararı aldım. Genel müdür yardımcısı olarak Microsoft Türkiye’de 2011 yılında çalışmaya başladım. Yaklaşık 20 sene yurt dışında yaşamış olmak büyük bir aile özlemini de beraberinde getiriyor. ABD’de senede iki hafta tatilimiz var. Aile ile vakit geçirmek, dinlenmek ve dünyayı gezme hayallerini bir araya koyunca, tabii ki zaman yetmiyor. Çekirdek ailemin yaş alıyor olması ve bu özlem beni tetikleyen özel sebeplerdi.”
Türk insanının hızlı ve problem çözme konusunda yetenekli olduğunu söylüyor Pulatkonak: “Ülkemiz insanının problem çözmedeki hızı, orijinal yaklaşımı ve esnekliği, kaosu yönetme ve yeni fikirler üretmede bizi çok daha ileriye taşıyacak bir yapıda. Bu hızı aksiyona taşımak için önümüzde fırsatlar var”

SABAH 14.04.2019

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here