Dünyanın neredeyse tamamının sokakları sadece pencerelerden izleyebildiği veya sadece temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek için evinden çıkabildiği bu salgın döneminde, sanıyorum ki, insanların sağlık problemlerinden sonra başa çıkmak için uğraştığımız en önemli konu insan ile sokak arasındaki ilişkinin sekteye uğraması. Her yerden üstümüze gelen üretken olma baskısı da cabası…
Peki sokak ve doğa evlerimizin içinde olsaydı, temel ihtiyaçlarımızın çoğunu evimizin içindeyken temin edebilseydik ve aile üyelerimizin çoğu ile aynı sınırlar içerisinde yaşayabilseydik nasıl olurdu?
Bu dönemde, 4 metrekarelik balkonda bunları düşünürken ve araştırmalar yaparken bir süredir ilgilendiğim geleneksel yapıların özellikle Mimar Sedat Hakkı Eldem tarafından ’’eski Osmanlı devletinin sınırları içinde eski tabirleriyle Rumeli ve Anadolu bölgelerinde oluşmuş ve 500 sene kadar devam etmiş, kendi özellikleriyle belirginleşmiş bir ev tipi’’* olarak tanımladığı Türk Evlerinin yaşadığı dönemdeki insanlara bu imkânları sağladığını öğrendim.
Türk Evlerin içinde yaşayan bireylere sunduğu imkanlardan ilki çoğunun yüksek duvarlar ile çevrili olmasıdır. Bu çözüm, Türklerin Müslümanlığı kabul ettikten sonra mahremiyet kavramına önem vermelerinin sonucu ortaya çıkmıştır. Bu sayede hane halkına ev sınırları içerisinde sokak ve doğa ile bağlantılı bir yaşam sürme olanağı sunmuştur. Aslında bu durum size sokağın içindeki evi yaşatabilmektedir.
Prof. Önder Küçükerman**
Dahası bu evlerin her bir odası banyo(gusülhane), ocaklık, sedir ve yüklük gibi üniteler barındırarak Türk çadırı geleneğinden öğrendiği tüm tecrübeleri yaşatmıştır. O evde yaşayan çocuklar yaşları geldiğinde ‘’ev’’lenerek eşleri ile kendilerine özel odalarında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu sayede bir evin içinde aynı aile birbirlerinden yarı-bağımsız olarak genişlemiş ve her bir odadaki yaşam açıldığı ortak alanda ise ‘’hayatı’’ bulmuşlardır.
Ayrıca bu yüksek duvarlar ile çevrili alanın içerisinde bulunan avlu ise ev halkının ortak ihtiyaçları için mutfak, kiler ve hamam gibi mekanların yer almasına olanak tanırken, o ev sınırları içinde de ekip biçerek üretim yapılmasına imkân vermiştir. Böylece ev sınırları içerisinde insanlara üretken olabilme fırsatı da ev halkından esirgenmemektedir.
Bu noktalara ek olarak ise Türk Evlerinin inşasında kullanılan başlıca yapı malzemeleri taş, ahşap ve kerpiç olup bu malzemelerin seçimi inşa edilecek bölgelerdeki kaynaklara göre farklılık göstermiştir. Bu seçim, aslında, günümüzde karşılaştığımız pek çok probleme çözüm oluşturabilmektedir. Örneğin, bu yapılar doğa ile tam uyumlu halde inşa edilmiş ve tüm yaşamları süresince de doğanın bir parçası olarak işlev görmüştür ki bu süreç aslında tüm dünyada çok önem verilen ‘’sürdürülebilirlik’’ kavramının gerektirdiği enerji tasarrufu, sıfır atık ve döngüsel ekonomi gibi neredeyse tüm şartları yerine getirebilmektedir.
Başka bir örnek vermek gerekirse, bu malzemeler içinde özellik ahşap günümüzde sıkça kullandığımız beton malzemesine göre çok daha sünek olmasıyla birlikte, dayanım/yoğunluk değerleri incelendiğinde aynı ağırlıktaki çelik malzemesi ile çok yakın taşıma kapasitesine sahiptir.*** Eğer depremin hayatın bir parçası olduğu bir coğrafyada bu felakete dayanıklı yapılar tasarlamayı ve inşa etmeyi planlıyorsanız, bu özelliklerin size ziyadesi ile faydası dokunacaktır.
Sözün özü, yaşadığımız çağda elimizde bulunan imkanlar ve yaşadığımız çevre bizlere için çok büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Kültürümüzde var olan ve geçmişte sıklıkla yapılmış uygulamaların mevcut sorunlarımızı çözebilmemizde ve gelecek ile ilgili planlarımızı şekillendirmemizde yardımcı olabileceği kanaati içerisindeyim.
*Sedad Hakkı Eldem, “Türk Evi Plan Tipleri”, İTÜ, Mim.Fak., 1968, sf.10
** Anadolu Mirasında Türk Evleri, Küçükerman Ö., Güner Ş., 1995, İstanbul.
*** Ario Ceccotti, ‘’CE49G.01 Ders Notları’’ Boğaziçi Üniversitesi, 2019, İstanbul
https://medium.com/ Furkan Gültekin 22.05.2020