“İklim değişikliğini tamamıyla anlayabilen ilk jenerasyonuz ve bu konuda bir şeyler yapabilecek sonuncusuyuz…” Böyle diyor Dünya Meteoroloji Örgütü Başkanı Petteri Taalas. Polonya’da devam eden BM İklim Değişikliği Konferansı dolayısıyla tüm dünyada gözler iklim değişikliğinde. Devletler, dünya medyası, sivil toplum kuruluşları, bilim dünyası ‘yaklaşan kıyameti’ konuşuyor. Zira sera gazı emisyonu 18 yılın zirvesine çıkmış durumda. Yani tüm dünyayı olduğu gibi bizi de susuzluk, açlık ve nefessizlik bekliyor.
BİRLEŞMİŞ Milletler’in (BM) karbon salınımıyla ilgili son raporuna göre karbon salınımı son 4 yılda ilk kez arttı. Bu sonuç, iklim değişikliğiyle mücadele çabalarının hedeflenenin çok gerisinde kaldığını gösteriyor. Biyosferdeki canlıların, genetik çeşitliliğin ve ekolojik sistemlerin varlıklarını sürdürmeleri için küresel ısınmanın ‘kritik eşik’ 1.5 dereceyi aşmaması ya da 2 derecenin altında kalması hedeflendi. 2015’te Paris İklim Anlaşması’nda da ülkeler bu oranların taahhüdünü verdi. Ancak BM’ye göre ülkeler ekonomik büyümeyi tercih etti ve karbon salınımını azaltmak için ulusal çabalar azaldı. Bilim insanları eşik değerleri tutturmak için geç kalındığını düşünüyor.
KRİTİK EŞİK 1.5 DERECE
2014 – 2016 arasında endüstri ve enerji üretiminden kaynaklanan karbon salınımı, dünya ekonomisi az büyüdüğü için istikrarlıydı. Geçen yıl ise küresel ekonominin büyümesiyle, karbon salımı yüzde 1.2 yükseldi. BM’ye göre sıcaklığı hedefin altında tutabilmek için, küresel karbon salınım oranlarının 2030 itibarıyla bugünkünden yüzde 55 daha az olması gerekiyor. Yani, ülkeler 1.5 derece hedefini tutturmak için beş kat daha fazla çaba harcamalı. Zira böyle devam ederse, ortalama sıcaklık yüzyılın sonunda 3.2 derecelik bir artışa doğru gidiyor.
SADECE 12 YILIMIZ VAR
Polonya’daki iklim zirvesi öncesi 900 bilim insanının bir araya gelmesiyle oluşan BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) bir ‘alarm raporu’ yayınladı. Buna göre, buzulların erimesi, deniz seviyelerindeki yükselme, kuraklık ve küresel ısınma artmaya devam ediyor. Üç yıl önce Paris’te belirlenen hedefler bile bu sorunların çözümü için yetmiyor. IPCC’nin son raporuna göre küresel sıcaklık artışını 1.5 derecede tutmak için sadece 12 yılımız var. Zaten şu an 1 derece artmış durumda. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün Başkanı Petteri Taalas, “Sera etkisi yapan gazların yoğunluğu yine rekor seviyelere ulaştı ve eğer bu trend devam ederse yüzyılın sonuna kadar sıcaklıklar 3-5 derece artabilir” diye konuşuyor.
YENİLENEBİLİR ENERJİ ÖNEMLİ
– TÜM enerji ihtiyacı yenilenebilir enerjilerden karşılanırsa 2080 yılına gelindiğinde karbon salımları günümüzdeki salım miktarından yüzde 60 daha az olacak. Nükleer enerji karbon salımını azaltmıyor. Sadece elektrik üretimi için kullanıldığından ısınma, soğutma ve ulaşım ihtiyaçları için fosil yakıtlar kullanılmaya devam ediyor. 2030’da nükleer santralların kapasitesi iki katına çıkartılsa bile karbon salınımını engellemede pek etkili olmayacak çünkü genel salım miktarını sadece yüzde 5 oranında azaltabilecek. Santralların ürettiği radyoaktif atıklar imha edilemediğinden, her yıl 10 bin ton artarak yığılmaya devam edecek.
2 DERECELİK ARTIŞ ÇOK BÜYÜK TEHLİKE!
İKLİM değişikliği denince hemen herkesin gözünün önüne eriyen buzulların üzerinde durmaya çalışan kutup ayıları geliyor. Bu fotoğraflar sorunun bize binlerce kilometre uzakta olduğunu düşündürse de tehlike bize uzak değil. Tüm dünya gibi Türkiye de iklim değişikliğinin etkilerini yaşıyor. Havamız ısınıyor, kuraklıktan göllerimiz yok oluyor, yağmur suları kentlerde sel baskınlarına yol açıyor, tarım ve hayvancılık etkileniyor, hatta tropikal iklim hastalıklarının sıklığı artıyor.
– Dünya Doğayı Koruma Vakfı-Türkiye’nin (WWF) ‘Türkiye’nin Yarınları Projesi’ Sonuç Raporu’na göre;
-Akdeniz Havzası’nda gerçekleşecek 2 derecelik sıcaklık artışı, beklenmeyen hava olayları, sıcak hava dalgaları, orman yangınlarının sayısındaki artış, kuraklık ve biyolojik çeşitlilik kaybı, turizm gelirlerinde azalma, tarımsal verim kaybı ve en önemlisi kuraklık olarak etkilerini hissettirecek.
– Sıcaklık artışı 2030’lu yılların sonuna kadar sınırlı kalacak, bu dönemden sonra hızlı bir artış gözlenecek. Mevsimsel ve bölgesel farklılıklar göstermekle beraber sıcaklık artışının kış mevsiminde 4, yazın ise 6 derece civarına ulaşması bekleniyor (1960-1990 dönemine göre).
– Kış yağışlarında Türkiye’nin genelinde azalma görülürken bir tek Kuzey Anadolu’nun doğu yarısında yağışlarda artış görülecek.
– İklim Değişikliği Eylem Planı, Türkiye’nin özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik bozulmalar gibi olumsuz etkilerden önemli ölçüde etkileneceğini öngörüyor.
– Türkiye, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne (BMİDÇS) 2004’te taraf oldu. Kyoto Protokolü’ne 2009’da imza attı. Türkiye Paris Anlaşması’nı imzaladı ancak henüz Meclis’te onaylamadı. Onaylamaması halinde 2020’den sonra iklim müzakerelerinde Türkiye’nin söz ve oy hakkı olmayacak. 2023 yılında ülkemizin birincil enerji ve elektrik enerjisi talebinin 2011 yılı rakamlarının iki katına ulaşması öngörülürken, söz konusu talebin karşılanması için ana araçlar olarak fosil yakıtlar (kömür, petrol ve doğalgaz), nükleer enerji ve hidroelektrik tanımlandı.
YEREL YÖNETİMLERE ÇAĞRI
– Dr. Baran Bozoğlu (Çevre Mühendisleri Odası Başkanı): Hedeflere ulaşmak için sadece hükümetlerin değil tüm paydaşların özellikle yerel yönetimlerin katkı sağlaması ve kapasitelerinin geliştirilmesi gerekir. Yerel yönetim seçimleri sürecinde, belediye başkan adaylarının ve siyasi partilerin iklim değişikliğini azaltma ve uyum konusunda hedefler koymaya ve vatandaşlarımızın aday tercihlerini bu konuya öncelik vermeye davet ediyoruz. Türkiye, dünya sera gazı emisyon sıralamasında 15’inci sırada. Ülkemizin sera gazı kaynağının yüzde 70’ten fazlası enerji üretimine dayanıyor. Bu enerji arzının yüzde 85.5’ini de fosil yakıtlar oluşturuyor. Önceliğimiz enerji arzının karbonsuzlaştırılması olmalı.
TARIM EN HASSAS SEKTÖR
– Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu (İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Meteoroloji Mühendisliği Bölümü): Tarım iklime karşı en hassas sektör. Tarım bölgeleri, suya erişim konusunda yüksek maliyetli çözümler ve diğer sektörler ile su paylaşım problemleri ile karşı karşıya gelebilir. Yağış rejimindeki değişiklik dikim ve hasat zamanlarını geciktirebilir. Soğuk kışlar artık onları kontrol altında tutmazsa bazı hastalık ve zararlılar hayatta kalabilir. Türkiye’nin planlamalarını bu yeni senaryolara göre yaparak, koşullarını uyarlaması lazım.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE GÖRE PLAN YAPILMALI
– Prof. Dr. Murat Türkeş (Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi): Türkiye iklim değişikliğinin gelecekte daha fazla sorun yaratacağı Akdeniz iklim bölgesinde bulunuyor. Özellikle fosil yakıtlara dayalı sanayi ve enerji sistemlerinden daha az fosil yakıt tüketen ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik yasal düzenlemeler yapmalı. Kalkınma plan ve stratejilerini de iklim değişikliği ile savaşım, iklim değişikliğinin etkileri ve uyum vb. konuları dikkate alarak hazırlamalı ve uygulamaya sokmalı.
AFET MALİYETİ 1.9 MİLYAR DOLAR
– Duygu Kutluay (Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu):Türkiye yıllardır iklim müzakerelerinde aynı talebi dile getiriyor: İklim finansmanı ve emisyon azaltımına daha fazla katkı vermesi beklenen gelişmiş ülkeler listesinden çıkmak. Atacağı adımları bu şarta bağlıyor. Bu haklı bir talep olsa da ciddi fırsatları da kaçırıyoruz. Akdeniz havzası iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri. Germanwatch raporu 2017’de ülkemizdeki meteorolojik afetlerin maliyetini 1.9 milyar dolar olarak gösteriyor. Bir an önce anlaşmayı onaylamamız ve iklim mücadelesinde aktif rol almamız gerekiyor. Türkiye bu yıl da anlaşmayı onaylamazsa artık uluslararası işbirliğinin bir tarafı olamayacak, karar mekanizmalarında yer alamayacak ve sürece gözlemci olarak dahil olabilecek.
YOK OLUŞUN ORTASINDAYIZ
İsveç’in yaşadığı en sıcak yazın ardından iklim değişikliğine dikkat çekmek için okul grevine çıkan 15 yaşındaki Greta Thunberg, BM İklim Zirvesi’ne (COP24) katıldı, şunları söyledi: “Medyadan bir şey isteyeceğim, artık krize kriz gibi davranmaya başlamalarını… Varoluşsal bir tehditle karşı karşıyayız ve bu çılgınlığı sürdürecek zamanımız yok. Kimse her gün tükenmekte olan 200 tür ile birlikte altıncı büyük yok oluşun ortasında olduğumuzdan söz etmiyor. Bazı insanlar bir iklim bilimci olmak için okula gitmem gerektiğini, böylece ileride iklim krizini çözebileceğimi söylediler. Belki de olmayacak bir gelecek için neden okula gitmek gerekiyor, kimse geleceği kurtarmak için bir şey yapmazken… Bizi geçmişte görmezden geldiler ve tekrar bizi görmezden gelecekler. İnsanlar meydan okumak için ayaklanacak.”
HÜRRİYET 09.12.2018