VUCA: YENİ DÜNYA DÜZENİNDE HAYATTA KALMA SANATI

0

Covid-19 virüsünün korkutucu gerçekliğiyle kavrulduğumuz üç ayı geride bıraktık. Son zamanlarda adeta 1990’lı yılların sonunda izlemeye alışık olduğumuz felaket senaryolu bir Amerikan filmin içinde hissettiğimiz; garip, kaotik ve anlaşılmaz bir dönem yaşıyoruz. Bu dönemi sadece Corona ya da Covid-19 virüsü ile anlamak ciddi bir hata olacaktır. 

Son birkaç yıla ufak bir göz atalım; Brezilya’da dünyanın ak ciğerleri olarak adlandırılan Amazon Ormanları’nın 10 aya yakın bir süre yanışı, sonrasında yüz binlerce koala ve kangurunun ölümüyle sonuçlanan Avustralya yangınları, Orta Doğu’daki bitmeyen çatışma, Suriye İç Savaşı ve milyonlarca mültecinin dehşet veren dramı, Amerika-Çin ticaret savaşı, Amerika-Rusya’nın Soğuk Savaş dönemlerini aratmayan satranç oyunu, hızla artan çevre kirliliği ve iklim değişimi, eriyen buzullar, düzensiz ve şiddetli iklim olayları ve doğal felaketler, ülkelerin giderek artan korumacı, sınırlayıcı ve şoven tutumları, artan aşırı milletçilik ve popülist liderler etrafında şekillenen otokratik demokrasiler, hükümetlere karşı seslerini duyuran halk hareketleri ve darbe girişimleri, dijital devrim, akıllı telefonlarına mahkum olmuş zombi jenerasyonları, finansal piyasalardaki düzensizlik ve artan volatilite, ekonomik krizlerin dönemselliğinin kayboluşu ve artık hayatın bir gerçekliğine dönüşmesi…

Hem dünya genelinde hem de yaşadığımız coğrafyada gündem böyle şekillendi ve bu şekilde dönüşmeye de devam ediyor. Bu yeni dünya düzeninde çocuk yetiştirmek ve bir gelecek düşünmek bazen çok zor gelebiliyor insana. Bu noktada dünyanın daha basit, kolay, acısız ve barış dolu olacağını söylemek isterdim sizlere. Her şeyin eskisi gibi olacağını, tüm yaşadığımız talihsizliklerin, felaketlerin, karmaşanın dönemsel olduğunu; bir gün her şeyin eski haline döneceğini söyleyebilseydim sizlere. Ancak bir daha eski günlere hiç ama hiç dönemeyeceğiz. Bazılarımızın çocukluğunu geçirdiği, dünyadaki önemli teknolojik gelişimleri takip ettiğimiz hareketli 80’li yılları geride bıraktık. Bir daha hiçbir dönem 80’ler gibi olmayacak. Hala tebessümle hatırladığımız 90’lı yılların enerjisini ve coşkusunu da bir daha asla görmeyeceğiz. Her şey geride kaldı, geçmiş geçmişte kaldı. Orta vadede Covid-19 felaketinden kurtulsak da başka sorunları, trajedileri ve krizleri sıklıkla yaşamaya devam edeceğiz. Her seferinden daha fazla, daha sık ve daha şiddetli.  

“Modernite, değişimin normalliğini kabul etmektir” Zygmunt Bauman

20. Yüzyılın önemli sosyologlarından Zygmunt Bauman moderniteyi şu şekilde tanımlar: Modernite, değişimin normalliğini kabul etmektir. Değişimin normal olduğunu ve yıkıcı etkisini kabul etmektir modernite. Modern insan, dalgalarla savaşamayacağını bilen ancak dalgalara karşı raftingini kontrol edebilen insandır. Modern insan fırtınada gemisini yöneten kaptandır. Modern insan, tüm dünyanın kaosunu anlamaya çalışan, okuyan, irdeleyen, tartışan ve git gide daha çok anlamlandırdığı modern dünyadaki konumunu birey olarak inşa eden sorumlu bir dünyalıdır.

Peki o zaman modern dünyaya biraz daha yakından bakalım. 2000’li yılların başında iş dünyasında yeni bir kavram konuşulmaya başlandı: VUCAVUCA, yeni dünya düzeninin gittikçe artan karmaşasını ve kaosunu tanımlayan kapsamlı bir kavram. Aslında, dört İngilizce sözcüğün baş harflerinden oluşan sonradan yaratılma bir yeni tabir, farklı bir anlayış. VUCA, yeni dünya düzenini anlatan bazılarımız için klişe bir kavram olmakla beraber, birçoğumuz için de oldukça yeni bir bakış açısı. Peki nedir VUCA?

 V harfi İngilizcedeki “volatility”, Türkçedeki “oynaklık” ya da “ani değişkenlik” anlamına geliyor. Döviz kuru ve finansal piyasalardaki yukarı veya aşağı yönlü ani değişimler, hava durumu ya da büyük ölçekli iklim değişiklikleri buna örnek gösterilebilir. Oynaklık kavramındaki en önemli durum değişimin aniliği, önceden fark edilemez oluşu ve hızıdır.

U harfi İngilizcedeki “uncertainty”, Türkçedeki “belirsizliği” sembolize eder. Belirsiz bir ortamdaki tüm verilere ve bilgilere sahip değilizdir ve gerek kişi olarak gerekse de bir işletme olarak orta veya uzun vadeli karar vermekte zorlanırız.

Complexity” yani “karmaşıklığı” temsil eden C harfi, bugün 2020 yılında geldiğimiz noktadaki birçok bilimsel, teknolojik ve sosyolojik değişimin normal bir insan tarafından kolayca anlaşılamaması olarak özetlenebilir. Block-chain teknolojisiyle gelişen Bitcoin başta olmak üzere yeni dijital, otonom, anti-merkeziyetçi para birimleri, anlayamadığımız virüs salgınları, anlaşılması güç politik çatışma ve iç-savaşlar… Karmaşık bir ortamda bir durumu oluşturan birbiriyle bağlantılı birçok veri ve değişken vardır. Bu karmaşayı anlamak da oldukça yorucu ve yıpratıcı bir süreçtir. Covid-19 salgınını enine boyuna anlamak için 100’lerce sayfa makale ve uzunca bir süre güvenilir kaynaklardan video ve belgesel izlemek gerekebilir. Aynı durumu block-chain teknolojisi, arttırılmış gerçeklik, yapay zekâ gibi diğer karmaşık mega trendler üzerine de düşünebiliriz. Kimileri der ki, dijital dünyaya dair kitap okumayın, çünkü kitabın daha ilk bölümünü bitirmeden dijital dünya çoktan değişmiş olacaktır. Mega trendlerin karmaşıklığını anlayabilmek için ciddi bir fiziksel emek ve psikolojik efor sarf etmek gerekir. Bir konuyu derinlemesine araştırırken dünyayı şekillendiren birçok başka trendde geride kaldığımızı hissederiz. İşte VUCA’nın karmaşıklığı da buradadır. 

VUCA’nın son kavramı A harfinde gizli olan “ambiguity” yani “muğlaklık”; geleceğe dair karar verirken birçok belirsiz durumun yarattığı sisli ortam olarak özetlenebilir. O kadar belirsizliklerle dolu düzensiz bir durumda ufku görüp uzun vadeli yatırım yapabilmek veya uzun soluklu karar alabilmek mümkün değildir.

VUCA gibi son birkaç yılda sıklıkla konuşulan bir diğer kavram İngilizce’deki “disruption”dır. Türkçeye yıkıcı etki, sarsıcı etki, alt üst edici etki olarak da çevrilebilen “disruption” VUCA dünyasını tanımlayan bir çerçevedir aslında. Disruption, basit anlamıyla bir değişim değildir. Bir değişimin yıkıcı, sarsıcı olabilmesi için önceden tahmin edilemez olması gerekir. Bunu Black Swan ya da Siyah Kuğu analojisiyle anlatabiliriz. İnsan oğlu 1697 yılına kadar kuğuların sadece beyaz olduğuna inanırmış, çünkü bugüne kadar tarihi yazan beyaz insan ne zaman bir kuğu görse o kuğu hep beyazmış. Dolayısıyla binlerce yıl boyunca kuğuların hep beyaz olduğuna inanılmış. Ta ki 1697 yılında ilk Hollandalı kaşifin Avustralya kıtasını keşfinde siyah kuğulara rastlayıncaya kadar… Tarihi yazan beyaz insan ilk defa 17. Yüzyılda kuğuların beyaz dışında siyah da olabildiğini görmüş. Black Swan yani Siyah Kuğu metaforu tarihte veya günümüzde anlaşılması güç, tahmin edilemez, öngörülemez ender olayları anlatmak için bir yol gösterici olmuştur. Disruption yani yıkıcı etki öngörülemez ve tahmin edilemezdir. Yıkıcı etkinin bir diğer özelliği liner, yani doğrusal değil, düzensiz bir grafiğinin olmasıdır. Hesaplanabilir bir davranış kodu yoktur. Yıkıcı etki tek bir merkezi güç tarafından yönetilemez. Birçok çekim merkezinin etkisindedir (Block-chain teknolojisinde olduğu gibi). Son olarak disruption kavramı yani yıkıcı etkiyle baş etmenin tek ama tek yolu kendini yıkmak, kendini sarsmaktır. Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçları beklemenin delilik olduğu gibi, sarsılmamak için yapmamız gereken tek şey kendimizi sarsmak, kendi dengemizi alt üst etmektir. Disruption kavramı anlatılırken en sık verilen örnek Nokia’ya dairdir. Forbes dergisinin 2007 yılının Kasım sayısındaki kapakta Nokia CEO’sunun resmini görürüz ve şu manşeti okuruz: 1 Milyar Tüketici! Biri bu cep telefonu kralını devirebilecek mi? 2016 yılında Nokia CEO’sunun ağlayarak istifa edişini okuruz bu sefer tüm mecralarda. Nokia, Microsoft tarafından satın alınmıştır ve basın toplantısında ağlayarak şu sözleri söyler çaresiz CEO: “Biz hiçbir şeyi yanlış yapmadık ama bir şekilde kaybettik”. Bu açıklamanın talihsizliği bile Nokia’nın VUCA dünyasını ve disruption yani sarsıcı etki kavramını iyi anlayamadığını çok net gösteriyor aslında. Apple’ın basitlik, teknoloji ve eşsiz dizayn üzerine kurduğu imparatorluğu hızla Nokia’yı sarstı, alt üst etti ve devirdi. Ancak, sarsıcı etkiden bağışıklık kazanılamayacağını da anlamak gerekir. Yani Apple’ın sarsılamayacağına inanmak da ciddi bir yanılgıdır. Son 4-5 yılda Güney Koreli teknoloji şirketleri Samsung ve LG’nin atakları, Çin teknoloji şirketleri Huawei, Xiaomi ve Oppo’nun yüksek teknoloji ve ulaşılabilir fiyatla akıllı telefon ve giyilebilir teknoloji dünyasındaki oyunu değiştirmesi şaşırtıcı değil VUCA dünyasının acımasız bir özelliğidir. Yani ya kendisi sarsıcaksın ve hızla değişeceksin, çağa ayak uydurmak değil çağının da ötesine gideceksin, ya da baştan sarsılacak ve unutulacaksın.

Yaşadığımız dünyayı VUCA penceresinden özetlerden anlamlandırmaya başlıyor insan. Anladıkça hem beynimiz hem de kalbimiz yoruluyor. Aynı zamanda kaosu anlamlandırmanın verdiği anlaşılmaz bir haz da duyuyor insan. Bu kaos bazen bizi umutsuzluğa kaptırabiliyor. Umutsuzluğa hemen kapılmadan önce, Antik Çin Medeniyeti’ne bir gezintiye çıkalım zaman makinemizle. Antik Çince’deki Wei-Ji sözcüğünün çok ilginç bir fonetik yapısı vardır. Wei-ji sözcüğü hem risk, tehdit veya tehlike demektir hem de fırsat, yeşerme ve başarma anlamına gelir. Çok ilginç bir şekilde sözcük ilk anlamının zıttını içinde barındırır. Bir nevi sözcük paradoksu da diyebiliriz. Wei-Ji kavramının kadim Çin Medeniyetinde çıkması da tesadüf değildir tabi. Çünkü Antik Çin toplumu her doğal felakette, her savaş, iç çatışma, kıtlık ve açlıkta bir fırsat görmüştür. Milattan Önce 2000’li yıllarda bugünkü Çin Coğrafyası insan oğlunun hiç görmediği şiddette fırtınalara ve tahayyül edemeyeceği yağmurlara tutulur ve her sene “Büyük Sel” olarak adlandırılan bir felaket yaşarmış. Yaşanan sel felaketinin boyutu inanılmazdır. Her sene Büyük Britanya büyüklüğünde bir alanın sular altında kaldığını ve bir toplumun bu felaketle her sene mücadelesini düşünün. İşte Antik Çin Medeniyeti, aralarında toplumsal iş birliğini geliştirerek ve birlikte mücadele ederek hayatta kalma içgüdülerini geliştirmişler ve milyonlarca kişiyle yıllar süren uğraşıyla binlerce kilometrelik su kanallarını kazarak bu felaketten kurtulmuşlar. Kriz artık bir savunma mekanizması yaratmıştır ve artık kriz fırsata dönmüştür.

Wei-Ji. Kriz, Tehlike = Fırsat, Şans

Krizi fırsata döndürmek ile krizde fırsatçılık farklı konulardır. Krizi fırsata döndürmek, dalgalarla mücadele etmeden botu sahile yanaştıracak hayatta kalma kasları geliştirmektir. Krizi fırsata döndürmek genelde toplumsal bir iş birliği ile ve ortak bir anlayışla olur.

Bizim coğrafyamızda da kendi zıddını barındıran ve çok sıkça kullandığımız bir sözcük var aslında. Her riskin içinde bir rızk, rızık vardır. Risk sözcüğünün Endülüs Müslümanlarından İber yarımadasına geldiğine ve İspanyolca-Portekizceye geçtiğine ilişkin bulgular bulunmaktadır. Kader, kısmet, şans olarak tanımlanan rızık, Latin dillerine anlam kaymasına uğrayarak “riziko” olarak geçmiştir. Özetle, her riskin içinde bir fırsat, iyi şans ya da Arapça tabiriyle rızık vardır diyebiliriz.

Dolayısıyla VUCA’nın kaotik görünümünü pozitif taraftan da okumak mümkündür. Bu kaosu yönetebilmek için VUCA’yı yeniden tanımlamak faydalı olacaktır. İngilizce tanımında vision, understanding, clarity ve agility yani vizyon, anlayış, netlik ve çeviklikle dünyanın kaosunu yönetmek, yönlendirmek, daha doğru anlamlandırmak ve kendimizi de buna göre konumlandırmak mümkün aslında. Uzun vadeli bir vizyon, toplumdaki dinamikleri doğru muhakeme edebilme anlayışı, kendini ifade ederken ya da bir ürün/servis ortaya koyarkenki netlik ve basitlik, son olarak tüm bunları gerçekleştirirken kazandığımız hız, sürat, manevra kabiliyeti yani hızlı adapte olabilme çevikliği bizi daha güçlü bir birey haline getirecek yaşadığımız dünyada.

VUCA kavramını anlamaya çalışırken karşılaşacağımız engellerden bir diğeri de büyük sayıları anlayabilme yetisi. Normal bir insan ömrü 80-85 yıl iken evrenin yaşının 13.5-14 milyar yıl olduğu tahmin ediliyor. Uzak Doğu’nun kadim zekâ ve strateji oyunu GO’daki hamlelerin sayısının Galaksimizdeki yıldızlardan fazla olduğu kanıtlandı.

Son zamanlarda üretilen “süper bilgisayarlar” evrende bugüne kadar yaratılmış tüm bilgiyi, tüm veriyi birkaç dakika, belki de saniyede işleyebilme yetisine sahip. Normal bir insanın idrak etmekte çok zorlanacağı bir sayısal hızdan bahsediyoruz. Sayısal kavramların çok hızlı artışına eksponansiyel artış olarak adlandırılıyor. Örnek olarak düzenli bir sayı dizisi aritmetiktir. 1-2-3-4-5-6…… dizisinde sayılar arası artış sabittir ve 1’dir. 2-4-6-8-10… ya da 10-20-30-40-50 dizilerinde de olduğu gibi artış hızı sabittir ancak artış miktarı diziden diziye artabilir. Exponansiyel dizilerde artış aritmetik değil geometrik artar. Yani artış miktarı sayılar arasında katlanarak gider. Aritmetik dizilerin grafiği görece dik ya da yatay olabilir ancak düz bir doğrudur. Eksponansiyel dizilerin grafiği ise hafif yataydan git gide dikleşen ve sonsuza kadar giden bir paraboldür. Sayısal terminoloji ile kafaları çok dağıtmadan eksponansiyel bir hızı anlatmanın en kolay yolu bir 1mm kalınlığında bir mukavva karton almaktır. Bu mukavva kendi başına 1mm kalınlığındadır. Mukavvayı ortadan ikiye böldüğümüz ve 2 parçayı üst üste koyduğumuz zaman 2mm kalınlığa ulaşırız. Üst üste konmuş bu 2 mukavvayı yine ortadan ikiye bölersek ve üst üste koyarsak 4mm kalınlığa ulaşırız. Yine aynı işlemi tekrar edersek 8mm, yine tekrar edersek 16mm, yine tekrar edersek 32mm, yine tekrar edersek 64mm, 128mm, 256mm, 512mm…diye gider seri. Dikkat ederseniz her seferinde artış hızının bir önceki durumdan katlanarak arttığını gözlemleyebiliriz. Şimdi hazır olun! Eğer bu işlemi 39’dan fazla kez yaparsak bulunduğumuz noktadan aya kadar ulaşabiliriz. 40 kez 1mm kalınlığındaki mukavvayı katlayarak Dünya-Ay arasındaki mesafeyi kat edebiliriz. İşte bilginin hızı da eksponansiyeldir, tüm üretilen bilgi, yapay zekanın gücü, dijital dünyadaki değişim, tüketim toplumunun davranış kodları, çevre kirliliği, iklim değişikliği… hepsi geometrik yani eksponansiyel olarak artar. İnsan olarak bu hıza yetişmek mümkün olmasa da her gün daha iyi bir birey, daha sorumlu bir insan, daha çok okuyan tartışan bir düşünür, daha çok üreten bir yaratıcı olarak, hep daha iyisini yapmaya çabalayarak gerçek bilgeliğe ulaşabiliriz. Bu yolculukta kuğuların sadece beyaz değil, hatta siyah da değil, gökkuşağının birçok renginde olabileceğini keşfedeceğiz belki de. Çabaladıkça ve uğraştıkça, tüm bu VUCA dünyasındaki başarının tanımının sonuçlar değil de süreçler olduğunu fark edeceğiz. Meselenin tekneyi limana yanaştırmaktansa yolculuğun kendisi olduğunu göreceğiz. Her gün daha iyiye yelken açarak…

LINKEDIN   Levent Allovi  01.04.2020

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here