Ekran bağımlılığı son zamanların en büyük sorunlarından biri. Üstelik ‘ekran’ denilince de aklımıza ilk gelenler çocuklar. Oysaki yetişkinler de en az çocuklar kadar ekran bağımlısı. Remzi Yayınevi’nden çıkan ‘Ekran Çocukları’ kitabının yazarı Meltem Küskü Schmidt ile buluştuk hem ekranı hem de bağımlılıklarımızı konuştuk.
Bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı?
İki çocuk annesiyim ve onların sağlığı ve mutluluğu benim için her şeyden önemli. Bir ara kulağıma cep telefonu, bilgisayar gibi dijital cihazların elektromanyetik radyasyon yaydığı, bunun da sağlığı tehdit edebileceği çalındı, anında detektife dönüştüm. Araştırdıkça tek tehlikenin radyasyon olmadığını, dijital ekranların daha birçok zararlı etkisi olduğunu fark ettim. Artık dijital ekranlarla çevrili bir dünyada yaşıyoruz; çocuklarımız modern hayatta yaşamaya devam etmek istiyorsa bunları kullanacak. Dolayısıyla dengeyi bulmamız lazım, kullanırken zararlarından mümkün olduğu kadar korunarak.
Ekranlar bizi fiziksel ve psikolojik olarak nasıl etkiliyor?
Ekranlardaki görüntü bombardımanına maruz kalmak, beynin görsel bölümünü aşırı çalıştırırken; düşünme, karar verme, hafıza, yaratıcılık, sosyal davranış, fiziksel ve ruhsal denge gibi alanları yöneten bölümlerini az çalıştırıyor. Bunun sonuçlarını gösteren birçok çalışma var. Örneğin Rusya’da cep telefonu kullanan çocuklarda hafıza ve dikkatin zayıfladığı, el motor becerilerinin düştüğü bulunmuş. Amerika’da yapılan bir araştırmada, ekranlara günde 2 saatten daha fazla maruz kalan çocukların düşünme ve dil testlerinden daha düşük puan aldığı görülmüş. Daha birçok etkisi var ekranların; örneğin hormonları alt üst ediyor, kortizonu yükselterek stresi artırıyor. Ekranların yaydığı yapay mavi ışık, melatonini baltalayarak uyku sorunlarına yol açıyor; uzun süre ekrana bakmak çeşitli göz problemlerine yol açıyor; boynu bükük duruş çeşitli kas ve omurga problemlerini davet ediyor. Kısırlıktan kansere, hafıza zayıflamasından depresyona bir sürü rahatsızlık riskini artırıyor. Yani bu teknolojileri hayatımıza sokan Steve Jobs ve Bill Gates gibi insanların kendi çocuklarının teknoloji kullanımını sınırlamaları boşuna değil.
Peki, dijital dünya ebeveyn çocuk ilişkilerini nasıl etkiledi?
Gözümüzün önüne odasına kapanıp bilgisayarda veya cep telefonunda zaman geçiren ve bu sebeple gerçek sosyal ilişkilerden uzaklaşmış çocuklar gelecektir ama ebeveynler de dijital dünyaya dalmış durumda. Günde 78 kere yani ortalama 13 dakika da bir cep telefonuna bakıyoruz. Bu durum tabii ki aile bireylerinin iletişiminin kopmasına, paylaştıklarının azalmasına sebep oluyor.
Özellikle çocuklar açısından psikolojik sağlık çok önemli. Ekran ile psikolojik sağlığın nasıl bir ilişkisi var?
Ekranlar sempatik sinir sistemini aşırı uyardığında, beyin ve vücut kendini sakinleştirmekte sorun yaşıyor, bu durum da kronik strese neden oluyor. Amerika’da ergenler arasında bir araştırmada, günde 1 saatten sonra ekranda harcanan zaman arttıkça, depresyon ve anksiyete tanısının arttığı açıkça görülüyor. Kronik stresle beraber yorgunluk, huzursuzluk, dikkat eksikliği, unutkanlık gibi başka sorunlar da ortaya çıkıyor. Anne babalar, dijital ekranlarda uzun saatler geçiren çocuklarının huysuzlaştığını, unutkanlık sorunu yaşadığını, başka şey yapma konusunda isteksizleştiğini çok net gözlemleyebilirler.
Sosyal medya da hayatımızı kontrol altına aldı. Peki, sosyal medya bize kendimizi nasıl hissettiriyor?
Bu sosyal medyanın nasıl kullanıldığına bağlı; yardımlaşmak, faydalı bilgileri yaymak, yararlı projelerde iş birliği yapmak için kullanıldığında sosyal medya oldukça olumlu bir platform, ama maalesef sosyal medya genellikle özenme ve özendirme üzerinden yürüyor. İnlsanlar en güzel, en havalı, en eğlenen hallerini paylaşıyorlar, sanki tüm hayatları böyleymiş gibi. Bu fotoğrafları gören kişiler kendi hayatlarını sönük bulup değersiz ve mutsuz hissediyorlar. Gençlere sorduğunuzda, sosyal medyanın kendilerini daha iyi hissettirdiğini söylüyorlar; mesela Amerika’da Common Sense Media tarafından yapılan bir araştırma, ergenlerin sosyal medya sayesinde daha az yalnız, daha az endişeli, daha çok kendine güvenli hissettiklerini gösteriyor. Öte yandan, başka bir araştırmada, gençlerin sosyal medya kullanımı günde 10 dakika ile sınırlandığında, üç hafta sonra depresyon belirtilerinde ve yalnızlık hislerinde ciddi düşüşler görülmüş. Ayrıca sosyal medya, adına tezat bir şekilde, insanları asosyalleştiriyor.
Peki ya bağımlılık? Biz bağımlı olduğumuzu nasıl anlarız, bundan kurtulmak için ne yapmak gerek?
Dijital oyunlardan örnek vererek anlatayım, çünkü Dünya Sağlık Örgütü 2018’de dijital oyun bağımlılığını resmi olarak ruhsal sağlık problemi olarak tanıdı. Belirtileri oyun oynama sıklığı, süresi, içeriği üzerinde kontrol kaybı; oyun oynamanın diğer günlük aktivitelerin ve gerekliliklerin önüne geçmesi ve tüm sebep olduğu olumsuzluklara rağmen oyun oynamanın sürdürülmesi veya arttırılması. Bu tanımı diğer dijital bağımlılıklara da uygulayabiliriz. Bağımlılık eğer ciddi boyuta gelmişse, beynin ve hormonların yeniden yapılanması için dijital detoksa gidilebilir; Amerikalı psikiyatrist Dr. Victoria Dunckley’in dijital detoks programından kitabımda bahsediyorum. Bağımlılığı azaltmak için sınırlar konulabilir, dijital cihazların kullanılmayacağı saat aralıkları, aktiviteler belirlenebilir.
Anne babalara önerileriniz neler?
– Anne babalar, bilgilenmek için sosyal medya, internet ve ekranlar konusunda araştırma yapmalı.
– 2 yaşından küçük çocukların hiçbir ekrana maruz bırakılmamalı.
– Cep telefonları ve diğer ekranlar, uyku zamanlarında yatak odasında bulundurulmamalı.
– Cep telefonu verme yaşı her ailenin koşullarına göre değişir. Bu nedenle anne babalar çocuklarının gereksinimlerini bilmeli ve ona göre hareket etmeli.
– Ekranın nasıl ve ne kadar süre kullanılacağını hem anne baba bilmeli hem de çocuklarına öğretmeli.
HÜRRİYET 25.07.2020