Türkiye Uzay Ajansı yönetim kurulu geçen hafta belirlendi, ajansın başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım oldu. Uzay ajansı neler yapacak, üniversitelerle nasıl çalışacak, kendi uzay limanını inşa edebilecek mi, bu girişim yeni bir ekonomi yaratacak mı, Türkiye’nin insan gücü yeterli mi, finansı nereden sağlayacak? Uzayla ilgili hangi projeler öne çıkıyor? İlk röportajını Hürriyet’e veren Yıldırım, ‘Türkiye 5-10 yıl içinde yarışta yerini alacak. Hedef uzaya erişim. Zaten 10 yıl içinde uzayda olmayanın Dünya’da da söyleyecek sözü olmayacak’ diyor.
Öncelikle hayırlı olsun diyelim, sizi tanıyarak başlayalım…
Tabii, beş yıldır devlette görev yapıyorum. 2015’te atandığım Devlet Hava Meydanları İşletmesi’nde iki yıla yakın Genel Müdür olarak vazife yaptım. Daha sonra bakanlıkta çalıştım. Bundan bir yıl kadar önce yine Ulaştırma Bakanlığı bünyesinde Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürü olarak çalıştım. Aralık ayında Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle uzay ajansımız kurulunca bizim genel müdürlüğümüzden buraya geçiş dönemi başladı.
Eğitiminizden de bahseder misiniz?
1978 yılında İTÜ’ye girdim. Uçak mühendisliği bölümüne… Ancak o zaman şartlar gereği tahsilimize Berlin’de devam etmek zorunda kaldık. İki sene kadar İTÜ’ye devam ettikten sonra Berlin Teknik Üniversitesi Havacılık ve Uzay Bilimleri Fükeltesi’nde lisans ve yüksek lisans yaptım.
O zamanki şartlar dediğiniz, 80 darbesi mi?
Tabii, o zaman biliyorsunuz kardeş kavgası vardı, karanlık günlerdi. Okul bir açılıyor, bir kapanıyor. Burada okulu bitiremeyeceğim kanaatine kapıldığım için Berlin’e gittim. 1987’de yurda döndüm. Yaklaşık 30 yıldır bu sektörün içindeyim.
Aslında Türkiye Uzay Ajansı’nın kurulması ile ilgili haberler yaklaşık 20 yıldır belirli aralıklara ülke gündeminde yer alıyordu… Artık kağıt üzerinde değil, faaliyetlerine başlıyor, diyebilir miyiz?
Diyebiliriz. Aslında ilk uydu atıldığı 50’li yıllardan beri Türk milleti uzaya çok büyük bir ilgi duymuştur. Uzay Yolu dizisini hatırlayın, hepimiz onunla büyüdük. Hayranlıkla seyreder, ‘Acaba biz de bir gün uzaya çıkabilecek miyiz’ diye hayal kurardık. Ancak 20 yıldır müspet adımlar atılmaya başlandı. Farklı kurumlar bünyesinde farklı birimler oluşturuldu, bir altyapı kuruldu. Görüldü ki, Türkiye’deki uzay faaliyetlerinin tamamını aynı şemsiye altında toplayacak bir kuruluş olmadan bu iş doğru yürüyemiyor.
Dünyada da böyle mi?
Evet, böyle. Türkiye Uzay Ajansı’nın gerçek görevi de budur. Yeryüzünden yapılan gözlem faaliyetleri, temel araştırmalar, uzay araçları gibi birçok faaliyetin tek elden koordinasyonu, kontrolü, denetimi, gerektiğinde teşviki uzay ajansımızın görev alanına giriyor. Sadece uzay değil, havacılık teknolojileri de bunun içinde. NASA örnek alındı. Dolayısıyla büyük bir vazifemiz ve sorumluluğumuz var.
Yönetim kurulunuzun ilk toplantısı haftaya gerçekleşecek. Türkiye Uzay Ajansı’nın işini anlatır mısınız, uydu mu yapacaksınız roket mi?
Bu çok önemli bir soru, çünkü ajans deyince böyle anlaşılıyor. Hayır, uydu ya da roketi biz yapmayacağız. İlk yapacağımız şey, bir Milli Uzay Programı hazırlamak.
Ne demek ‘Milli Uzay Programı’?
10 senelik bir yol haritası. Yani Türkiye’nin uzay çalışmalarında hangi adımlar, ne zaman, hangi koordinasyonla, ne şekilde atılacak; bunu belirleyeceğiz. Bu bizim ilk vazifemiz. Sıfırdan başlamıyoruz. Zaten daha evvel TÜBİTAK, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Genel Müdürlüğü bu çalışmaları başlatmışti. Bunları derleyip, toplayacağız, kendi uzmanlığımızla son şeklini vereceğiz.
Niye ‘milli’ diyoruz, ABD’nin, Rusya’nınkiler de milli mi?
Tabii, hep böyledir. Örneğin Amerikan Başkan Yardımcısı’nın başkanlığında toplanan konseyin adı da, National Space Council idi. Yani o da milliydi. Çünkü programınızı ancak kendi ülke kaynaklarınız, devlet imkanlarınızla yürütebilirsiniz. Bu, başkasıyla işbirliği yapmayacağız, destek almayacağız ya da ortaklık içine girmeyeceğiz anlamına gelmiyor tabii ki. Tam tersine bu istediğimiz bir şey. Uzay çalışmaları hem çok pahalı hem de yüksek teknoloji isteyen, çok ülkenin katılımıyla yapıldığında daha verimli sonuç alınan çalışmalardır. Örnek olarak uzay istasyonu meselesini verebilirim. Rusya ayrı Amerika ayrı yapıyordu. ‘Bunu birleştirelim’ dediler, Japonya’yı, Kanada’yı kattılar. Ortaya çok başarılı bir proje çıktı. Biz de işbirliği yapacağız.
Bir ülkenin uzay programının olması o ülkeye ne kazandırır?
Eğer icraat yapmazsanız hiçbir şey getirmez. Uzay faaliyetlerini yapmak ne getirir, onu söyleyeyim. Uzay, gezegenimizi kaplayan bir saha. Aslında her şey uzayın içinde olup bitiyor. Bu zamana kadar uzay çalışmalarının dünyayı çok etkileyememesi teknolojik sebeplerleydi. Ancak teknoloji dev adımlarla ilerlediği için artık herkes uzaya çıkabiliyor, uzayda üretim dahil birçok faaliyet yapılabiliyor. Son katıldığım Abudabi’deki Dünya Uzay Kongresi’nde bu konular ele alındı ve derinlemesine tartışıldı. 700-800 kilometre yakın yörüngede üretim platformları kurulacak. Bunun planlaması yapıldı, yedi tanesinin de çalışmaları başlatıldı.
Ne üretilecek buralarda?
Dünyada yerçekimli ortamda üretimin verimli olmadığı bazı sektörler var. Mesela şunu dediler: ‘Kristalize olan malzemelerle çalışıldığında yerçekimli ortamda sonuç alamıyoruz ama yerçekimsiz ortamda mükemmele yakın sonuç alacağız.’ Maliyeti de karşıladığını söylediler. İş çok farklı yerlere gidiyor. Binlerce uydu var gökyüzünde ve atılmaya devam ediyor. Çin, her ay iki uydu atıyor. Öyle bir noktaya gelecek ki dünyaya müdahale dönemine geçilecek.
‘Uzaydan müdahale’yle söylemek istediğinizi biraz daha açar mısınız?
Kontrol hep vardı. Mesela TV, radyo, internet yayınları haberleşme uyduları vasıtasıyla yapılıyordu. Gözlem uyduları, meteoroloji, askeri istihbarat uyduları vardı zaten. Şimdi müdahale dönemi başlıyor. Yani herhangi bir uzay aracından dünyaya gerektiğinde müdahale edebilmek. Özellikle askeri operasyon noktasında iş farklı boyutlara gitmeye başladı. 10 yıl içinde uzayda olmayanın Dünya’da da sözü olmayacak.
Kritik bir cümle bu ve 10 yıl gibi kısa bir zaman diliminden bahsediyorsunuz…
Çünkü öyle bir kontrol ağı örülüyor ki siz orada değilseniz bir müdahale şansınız da kalmıyor. Tabii şunu söylemekte fayda var. Türkiye Uzay Ajansı askeri faaliyetleri olmayan, sivil maksatlarla faaliyet yapan, uzayın barışçıl kullanımı sahasında çalışan bir kuruluş. Bizim silah sistemleri ya da askeri faaliyetlerle bir ilgimiz yok. Ama askeri faaliyetlerden örnek vermek konuyu anlaşılır kılar. Bir hava desteği olmadan askeri operasyon yapmak neredeyse imkansız. Bugün İHA’lar vasıtasıyla fotoğraf alıyor, istihbarat toplayıp, operasyon yapıyorsunuz. Uzay, havacılık işlerinin cereyan ettiği atmosferin de dışında, daha üzerinde bir yer. Dolayısıyla uzaydaysanız eğer, havada olan biten her şey sizin altınızda kalıyor. Onları yukarıdan görüyorsunuz, bir de siz görünmüyorsunuz. Askeri saha benim saham değil, o yüzden fazla detaya giremiyorum. Ancak orada olmak önemli. O güç sadece birilerinin elinde olursa tehdit olur.
Tıpkı nükleer silah gibi…
Aynen. Nükleer silahların belli ellerde olması, o ellere çok büyük güç ve dolayısıyla tahakküm hakkı doğuruyor. Bunun için uzayda olmamız lazım, orada yoksak dünyada da söz hakkımız olmayacak.
Uzay alanında nitelikli insan gücümüz var mı?
Bu konuda tabii diğer ülkelerden gerideyiz. Ama biliyorsunuz dünya artık küçük bir yer. Gerekli şartlar oluşturulduğunda dünyanın her yerinden Türk vatandaşı olsun ya da olmasın Türkiye’ye gelip çalışacak uzman bulunacaktır. Amerika’yı, Avrupa’yı ziyaret ettiğimde oralarda çalışmakta olan genç Türk insanlarını görüyorum. Benimle temas ediyorlar, ‘Biz ne yapabiliriz’ diye soruyorlar. Bizim insanımız biliyorsunuz vatanını sever, katkıda bulunmak ister. Gerekli altyapıyı hazırlayıp onlardan yardım alacağız. Sadece Türk olması şart değil, çalışmak isteyen yabancılar da olabilir. Millilik ve yerlilik meselesi yanlış anlaşılıyor diye düşünüyorum. Milli ve yerli olmak her şeyi Türkiye’de, bizim insanımızla yapmak demek değil. Sahipliği, tasarımı, mühendisliği sizde olacak, üretimini ne şekilde yaparsanız yapın. Bu, milliliğe mani değildir. ‘Boeing uçağı kimin’ diye sorsanız, ‘Amerika’nın’ derler. Ama 79 ülkede parça ürettiriyor. Tasarımı, sahipliği kendisinin…
HEDEF UZAYA ERİŞİM
Türkiye bir uydu fırlatacak diyelim, Uzay Ajansı nasıl bir sorumluluk üstlenecek?
Öncelikle uydunun yapılmasından başlamak lazım. Uydu ihtiyacı tespit edilecek. Bunların ne şekilde, hangi özelliklerle yapılması gerektiği, ne zaman fırlatılacağı, uzayda hangi yörüngeye yerleştirileceği gibi birçok faktörde Türkiye Uzay Ajansı öncülük edecek. Artı fırlatma meselesi var. Biz şu anda henüz uzaya erişim sağlayamadık. Bu önemli bir eksiklik.
Bunun için uzay limanları gerekiyor…
Dünyada yaklaşık 25 tane var. Ben isterim ki Türkiye’de de olsun.
Dünya ölçeğinde bakıldığında kendi uzay ajansına sahip toplamda 38 ülke bulunuyor ve bu ülkelerden 12’si uydu fırlatma kabiliyetine sahip, değil mi?
Evet bazı ülkelerde birden fazla var.
Bir uzay limanına sahip olmak için sadece paran olması yeterli mi, yoksa fiziki şartların da uygun olması mı gerekiyor?
Bu söylediğiniz daha önemli. Fiziki şartlar ön sırada. Parasal olarak çok önemli miktarlar değil, kurulabilir. Türkiye de bunu yapabilir. Fiziki şartlardan kasıt şudur: Fırlatma sırasında roketin izlediği yolun bir projeksiyonu yapılıyor, çok yoğun yerleşimin olduğu yerlerin üzerinden geçmemesi gibi şartlar aranıyor.
Peki Türkiye uygun mu?
Çalışılacak. İlk bakışta uygun olmadığı yönünde görüş bildirildi ama ben pek tatmin olmadım açıkçası. Bu fırlatmalar özellikle okyanus kıyıları ya da çöl bölgelerinde yapılıyor. Türkiye’de bu şartlar olmasa da önümüzde İsrail’deki uzay limanı gibi bir örnek var. İsrail’de bu olabiliyorsa Türkiye’de de olabilir diye bir düşüncem var ama uzmanların çalışması ve karar vermesi gerekiyor. Fransa’yı örnek verelim, Güney Amerika’da bir Fransız Guyenasından fırlatıyorlar. Türkiye’nin fiziki şartlardan dolayı böyle bir limanı kuramayacağı anlaşılırsa o zaman biz de işbirliğiyle başka bir ülkede bunu yapabiliriz. Varolan, örneğin Kazakistan’daki bir üssü de kullanabiliriz. Ancak benim gönlümde yatan Türkiye’nin uzaya erişimidir. Uydu yapıyoruz, bu kolay iş değildi. Ama bunu nasıl atacağız, birilerine attırmak zorunda kalıyoruz. Beni tatmin etmiyor, isterim ki onu da biz atalım…
‘BİZ DE VARIZ’ DİYECEĞİZ
İlk işbirliğinizi Ukrayna ile yaptınız. Başka işbirlikleri olacak mı?
Bu işbirliğinin güzel tarafı teklifin Ukrayna’dan gelmiş olması. Hatta benim göreve başladığım ilk gün bu anlaşmayı imzaladık. Çerçevesi uzayın barışçıl kullanımı ve ortak çalışmalar yapmak. Türkiye Uzay Ajansı pekçok yerde heyecan uyandırdı. Japonya’dan davet aldık. Avrupa ve Amerika daha geriden gelir bu konularda, ‘Önce bir görelim’ derler. İhtiyaçlarımıza göre hareket edeceğiz.
Türkiye’nin işi sanırım dünyanın önde gelen ülkelerinden biraz daha güç. Onları yakalamamız mümkün mü?
Geriden gelmenin zorluğu da var, avantajı da var. Tecrübeyi görüyoruz, istifade etmek bir avantaj. Geride kalmış olmayı görece hızlı bir şekilde kapatmayı planlıyoruz. Bizim milletimizin becerisine ve hızına güveniyorum. Gerekli şartlar oluşturulduğunda bu arayı 5-10 senede kapatacağımıza inanıyorum. Belli konularda en azından uyum sağlayabileceğimizi, ‘Biz de varız’ diyeceğimizi düşünüyorum.
Üniversitelerle işbirliğine gidilecek mi?
Tabii. Üniversiteler bizim için çok önemli. Havacılık ve Uzay Bilimleri bölümünü barındıran üniversitelerimiz var. Rağbet gören bir branş. Zaten onlar bizimle temastalar. Ben şunu düşünüyorum: Verimli çalışmak adına bütün bu fakülteleri barındıran üniversitelerimizle toplantılar yapıp uzay konusundaki çalışmaları paylaştıracağız. Yani herkes aynı şeyi çalışmasın. İTÜ bir sahayı, ODTÜ başka bir sahayı çalışsın gibi. Çalışılsın, geliştirilsin, bizim şemsiyemiz altında toplayalım.
ÇOK ÖNEMLİ BİR EKONOMİ YARATILACAK
Peki finansı nereden sağlayacaksınız? Mesela ABD, Rusya bu işe ne kadar ayırıyor?
Uzay çalışmaları, teknolojinin en üst seviyesini temsil eder. Çalışanların can güvenliğini sağlamak çok önemlidir. Bu yüzden itina ve çok para gerekir. Önde gelen ülkelerin bu sahaya ayırdıkları bütçeler çok milyar dolar. Onlarla mukayese edilmese de kendi bütçemiz çerçevesinde verimli çalışarak ve işbirliklerini sağlayarak çarpan etkisi yaratacağımızı düşünüyorum.
Devletin size ayırdığı bütçe belli mi?
Hem genel bütçeden bir payımız var, hem de devletin diğer kurumlarından bize pay aktarılacak. Tam rakamları şu anda söylemek mümkün değil. Türkiye’de uzay çalışmalarının ülkenin stratejisi açısından önemi anlaşıldıkça bütçenin de artacağını düşünüyorum. Savunma Sanayi sektörü buna bir örnektir. Orada da çok gerideydik, dünyadaki payımız yüzde 20 idi, yüzde 60’a çıktı. Bu stratejik bir sahadır çünkü. Özel sektörde uzay firmalarımız olmasını da arzu ediyorum.
Aslında yeni bir ekonomi de yaratılacak…
Hem de çok önemli bir ekonomi. Yüksek teknoloji bütün yatırımlar ve gelişmeler ekonominin tamamını etkiler. Çarpan etkisi olur. Savunma sanayinde böyle oldu, uzay sanayisinde de böyle olacak. Yeni açılmakta olan bir saha… Beş sene sonra geleceğimiz noktaları birçok kişi içinde olmadığı için hayal bile edemiyor.
Özel sektörün payı ne olacak?
Uzay çalışmaları o kadar geniş bir saha ki, sadece devletin üretimiyle bir şey yapmak mümkün değil, tabii ki özel sektör işin içine girmeli. Amerika, Avrupa, Çin’de de bunu görüyoruz. Katıldığım kongrede Çinli bir yetkili gururla anlattı. ‘Dört özel şirketimiz farklı büyüklüklerde roket imal ediyor’ dedi. Çünkü dünyayla rekabet edeceksiniz, pazarlama yapmanız lazım. Belli sektörlerde kendi içinizde kalırsanız o üretimi finanse edemezsiniz. Mutlaka bu sahada işbirliklerine gitmeniz ve özel sektörü işin içine katmanız lazım. Özel sektör dinamiktir. Biz ajans olarak neyi, ne zaman yapmak gerektiğini ortaya koyduğumuzda özel sektör bunu rahatlıkla uygulayacaktır. Eksikleri tamamlama yolunu yine biz göstereceğiz.
YENİ MESLEK: UZAY HUKUKU
Katıldığınız kongrede neler konuşuldu. Mesela bu konuyla ilgili yeni meslekler ortaya çıkacak mı?
Toplantıda vizyonu gördüm. Mesela Ay’a gitmek diyoruz, Mars vizyonu konuşuyoruz, değil mi? Bir ülke dedi ki, ‘Biz Jüpiter programını başlatıyoruz.’ Başka bir ülke dedi ki, ‘Güneş sisteminin dışına çıkmak için plan yapıyoruz.’ Uzay madenciliği diye bir sektör gelişti. Meteorlarda, göktaşlarında öyle geniş kaynaklar var ki, onları orada çalışmak, belki dünyaya taşımak cazip olabiliyor. Başka bir saha daha açayım. Her şeyin bir hukuku olmak zorunda, kimin hakkı nereye kadar, bunu bilmemiz gerekiyor. Uzayın da bir hukuku gelişiyor şu anda. Birleşmiş Milletler’in ilgili kurumu çalışmalarını sürdürüyor. Biz de katılıyoruz.
Uzay hukukçusu olmak gibi yeni bir meslekten söz edebiliriz o halde…
Bu çok önemli. Hukukçulara duyurmak isterim. Biz hava hukukunda bile uzman bulmakta zorlanıyorduk. Şu anda aynı şey uzay hukuku için geçerli olacak. Hava sahası nerede bitiyor, uzay nerede başlıyor. Kuralları konulacak…
UZAYDAKİ ÇÖPLERİ TOPLAYACAK ARAÇLAR GELİŞTİRİLDİ
Atılan uyduların işi bitince ne oluyor?
Önemli bir soru. Şu anda uzayın büyük bir problemi bu. Çok sayıda uydu atıldı. Belli bir süre sonra kullanılmaz hale geliyor, çöp oluyor ve uzaydaki çalışmalara tehdit oluşturuyor. Mesela çarpıyor, parçalanıyor, ufak tefek göktaşı bile çok hızlı hareket ettiği için çarptığı şeyi delik deşik ediyor. Dünyanın çevresinde dolaşan tonlarca çöp var, bundan sonra atılacak uydular için de tehdit oluşturuyor. Bunların toplanması, yok edilmesi için de projeler
HÜRRİYET 19.08.2019